Zorda olan kişilerin yanında olmak, onların yükünü paylaşarak hafifletmek insanî bir görevdir, din de bu yolu gösterir. Ne var ki rakamsal olarak büyük çoğunluğu Müslüman olan toplumumuzda, her zaman yakınılıdığı gibi bu anlayışta kişi sayısı çok azalmıştır. "Acılar paylaşıldıkça azalır" meşhur sözü bizde doğru anlaşılmadığı için; "Acınızı paylaşıyorum" sözü ile geçiştirilme şekline bürünmüştür hâlbuki acıyı paylaşmak, acısı olanın işlerinin bir kısmının yapımını üstüne almakla olur ki, bu bağlamda zorlukları olan kişilerin zorlandıkları işlerinin paylaşılarak hafifletilmesi esas olmalıdır.
Bugün (26 Nisan) Özel Gereksinimli Çocuklar ve Aileleri Yardımlaşma Derneği'nin organize ettiği, Prof. Dr. Hatice Altun'un, "Otizmde Erken Tanı" konulu konferansı vardı, Dernek Başkanı Hatice Güzel Hanım bir hafta önce telefonla arayarak konferansa davet etti, eminim, Hatice Hanım çok kişiyi aramıştır, belki programların çakışmasından, belki de başka sebeplerden olabilir, programda bu çocukların aileleri dışında tanıdığım Mustafa Kök Hocamı, basından ve edebiyat camiasında Murat Zencir, Emine Abacı, Meryem Yardımcı Küçük'ü gördüm. Gerçi bu tür toplantıların kaderi hep böyledir ancak belediyede bulunduğum dönemde çağırıldığım programlara, programı hazırlayanlara saygı duyarak mümkün olduğunca katılmışımdır hatta bir programa iş yoğunluğundan gecikmiştim ki, programın evsahipliğini yapan hanımefendi hiçbir protokolün katılmadığından şikayet ederken Başka Yardımcısı Nedim Bey salona girdi diye basın mensubu arkadaşlar ertesi günü başlık atmışlardı. Sadece programa katılma konusunda değil, benim işaret etmek istediğim asıl konu toplumsal paylaşımcılığın olmadığı hususudur.
Bir dönem için aday adayı olduğumda, engelli çocukları olan ailelerin yükünü hafifletmek için bu çocuklara hizmet verecek donanımlı merkezler oluşturacağımızı, çocukları evinden alıp evine teslim edeceğimizi basında paylaşmıştık ama olmadı, onun hesabını engelleyenler vereceklerdir artık. Bu ve benzer hizmet sözlerimizi açıklarken, bu gereksinimlerin önemini bilerek söylüyordum çünkü toplumsal konular ve yönetim benim çalışma alanım olduğu gibi toplumsal konular üzerinde gözlemler yapmak da benim çalışmalarım kapsamındadır, bu yüzden ailelerin sıkıntılarını anladığım gibi çözümlerini de uygulamalı olarak icra etmişimdir. Nitekim benden sonra, belk izleri silmek adına isimleri değiştirilen sosyal belediyecilik adına halen devam eden işlerin bütünün projesi bana aittir, merak edenlere konu ile ilgili kitabımı hediye edebilirim.
Bugünkü programın kapanışı sırasında gündemdışı konuşan, ismini bilmediğim hanımefendin anlattıkları buraya kadar anlattıklarımı teyit etmiştir. Anladığım kadarıyla bilinçli birisi olan bu hanımefendinin "Allahım, benim canımı alırken çocuğumun da canını al diye dua ediyorum" sözünden çok etkilendim ve duygulandım, bu alanda çok büyük hizmet eksikliğinden dolayı da çok hayıflandım ve üzüntü duydum.
Toplumsal gereksinimleri ihmal ettiğimiz gibi geliştirme yoluna da bakmıyoruz, ülkemizde ve ilimizde yönetim anlayışı çok zayıf, sorumluluk anlayışı ve eğitim zaten yerlerde sürünüyor, deprem sonrası ahlâkımız çok değişti yani gidişat iyi değil. O hanımefendi Peygamberimizin hayatından örnekler verirken, Hz. Ömer'in yaşadığı bir olay aklıma geldi, içimden keşki bu olayı da anlatsaydı dedim. Birçoklarımızın bildiği olayın sonucu çok önemli; Halife Ömer, gece sokakları dolaşırken bir evden çocukların ağlama seslerini duyuyor, izin isteyip içeri giriyor, ihtiyar bir kadın tencerede taş kaynatıyor, çocukları avutarak uyutmaya çalışıyor. Hz. Ömer kadına; "Sizin bu durumda olduğunuzdan Ömer'in haberi var mı?" diyor, ihtiyar kadın Dünyanın daha bugüne kadar duymadığı tarihi bir yöneticilik sözü söylüyor ; "Benim durumumdan haberi olmayacaktı da Öner neden halife oldu?" diyor.
İşlerin ve sözün özeti budur, bu durumlara göre biz neredeyiz?