Oruç tutmanın bu aylarda meşakkatli olduğunu ifade eden Gevher, "Bu aylarda oruç tutmak kolay olmadığı için sevabı da sınırlı değil. 27 derece değil, 30 derece değil. Peygamber Efendimiz, Hadis-i Şerifinde "Oruç tutmanın sevabı bana ait" diyor. İnsanlar 3-4 gün zorluk çekecektir ama sonrasında bedenleri alışacaktır. Bizim tavsiyemiz vatandaşlarımız iradelerine töhmet yapsınlar, ben bu orucu tutacağım' desinler, olsa da olur' diye düşünürlerse tahammülleri azalır. Zaten oruçtan dolayı hayati tehlike duydukları takdirde bozma özgürlükleri var. Toplumumuzdaki başlanan orucu bozarsam 61 oruç tutmam gerekir' algısı yanlış. Bu uygulama keyfi olarak bozulduğu takdirde vardır 60 ceza, 1 kaza şeklinde, dolayısıyla hiç tereddüt etmeden denemek lazım. Ben bu işi yapacağım' demek lazım. Örneğin tarım işçisi, 10-12 saat ter kaybından dolayı böyle bir hayati sıkıntıya geçmişse ki ter kaybı vücuttan su azalması nedeniyle yaşamı etkiler. Bu durumdaki vatandaşlar zaruret haline geldiği zaman orucu bozar daha sonra kaza ederler kefaret gerekmez. Çoluk çocuğunun rızkını kazanmak için oruçlu saatler içerisinde yoğun şekilde çalışmak zorunda olan işçiler, çalışmamak gibi seçenekleri olmadığı ve ailesinin geçimini erteleyemeyeceği için daha sonra kaza etmek üzere oruç tutmaya bilir." dedi.
Oruç görevinden hiçbir şekilde muaf olunmayacağını belirten Gevher, "Çaresiz bir hastalık, tedavi edilmesi mümkün olmayan bir hastalık, ihtiyarlık gibi durumlar kişiyi oruçtan muaf tutar ancak bu durumda olanlar yani mazeret grubuna girenler maddi imkanları müsaitse tutamadığı günlerin sayısınca fidye vermeliler, bir fidye, bir fitre miktarındadır. Kişinin maddi durumu iyiyse fidye miktarını artırabilir. Kişinin fidye verecek durumu yoksa vermek zorunda değildir. Maddi gücü olmayan, oruç tutamadığı takdirde fidye ödemek yerine elini ve gönlünü açarak Allah'tan af dilemelidir." dedi. (SAFA GAYRET)