Gündem

Gündem Haberleri

Kahramanmaraş Dosyası 57

Kahramanmaraş Dosyası 57

Bir şehirde yapılacak işlerin, zamanında tespit edilmesinin oldukça önemli olması yanında bir de neyin ihtiyaç olduğu ve ihtiyaçlardan hangisinin öncelikli olduğuna karar verilmesi kadar yapılacak işin yer tespiti ve seçiminin doğru ve isabetli yapılması da oldukça önemlidir.

Belediyede bulunduğum zaman içerisinde, şehrin adeta sorunlar yumağı haline geldiğini daha da yakinen görebiliyordum. Bu zaruri ihtiyaçlardan birisi de hiç şüphesiz Hastane Binası idi.

Zannediyorum Maraş'ın ikinci sağlık merkezi, ancak ilk hastanesi olarak inşa edilen Yörük Selim Mahallesindeki hastane binasının yer seçimi kim tarafından yapılmışsa, ister bilerek, ister bilmeyerek yapılmış olsun, Maraş merkezi için çok iyi olmaktan öte en iyi ve en isabetli bir seçimdir, tabi bana göre. Şunu da belirteyim ki; bu görüşümü paylaştığım kişiler arasında, bunu desteklemeyen bir kişi bile olmadı bugüne kadar!

Söz konusu hastanenin yeri, o zamanki şehir yerleşimine bakıldığında sırtını nerede ki dağa yaslamış, garbisi açık, çok temiz bir havası olan, şehre hâkim bir noktada mükemmel bir yerdir.

Net olarak, Maraş'ın o günkü nüfusunun kaç binlerde olduğunu tespit edememekle beraber kesin elli binin altında olduğu bir zamanlarda yapılmış olan bu bina, şehrin nüfusu yüz binlere ulaştığında ihtiyaca cevap veremez olmuştu. Bu yetersizlik yoğun bir şekilde görülmeye başlanıldığında, o günkü şartlara göre de ek binalar yapılmıştı.

Daha sonra, Kahramanmaraş'a tıp fakültesi açıldığında, o hastane binası üniversiteye verildi. Bu bina 2014 yılına kadar Tıp Fakültesi bünyesinde halkımıza hizmet verdi. 

Hastane alanı ve çevresinde yapılan ek binalar, sanki hastane binası değil de yeni apartmanlaşma taklidi ile yapılmış karmaşık bir yapılaşma görüntüsündedir. Bir ara Tıp Fakültesine verilen, şu anda da yanlış ifade etmiyorsam Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği Hizmet Binası olarak kullanılan yerin, hastane görünümüne daha çok sahip olmasına karşılık yapılan ek binalarda bu dizaynı görmek mümkün değildir.

Çok katlı birer apartman görünümünde olan bu binaların projesi, kesinlikle bir hastane mimarisi değildir. Gerçi Maraş'ta böyle binaların ve yapılaşmaların sayısı az değildir. Birçoklarının beğenmediği hâlihazır Valilik Hizmet Binası,  Büyükşehir Belediye Binası, Müftülük Binası, hatta Milli Eğitim Müdürlüğü hizmet binaları dâhil olmak üzere birçok yeni yapılmış devlet dairesi hizmet binasından çok daha kullanılışlı ve rantabldır.

Burada detaylara girmeyeceğim, ancak Müslüman bir ülkede, mühendislik fakültelerinde cami mimarisi bölümü olmadığı, bu alanda eğitimi verilmediği gibi resmi binaların projelendirilmesi üzerinde eğitim veren bölümler de maalesef yoktur, varsa da ben duymamış olabilirim diyeceğim ama yapılan binaların projelerinde ve yerleşim planlarında böyle bir eğitimin verildiğine dair en ufak bir emare bile görülmemektedir.  Daha önce de belirttim; yeni yapılan camilerimizin mimari projeleri yürekler acısıdır. Devlet daireleri de aynı durumdadır.

Şehir nüfusu yüz elli-iki yüz binlerdeyken yapılan bu hastane binaları, nüfus dört yüz bini aştığı sırada da aynı kapasiteyle hizmet vermeye çalışıyordu. Üstelik bu binalar arasında, şu anda yıkılmış olan kısım hakkında "çürük" raporu da bulunmaktaydı. Bu durumda acilen yeni ve büyük bir hastane binasına ihtiyaç vardı.

Yönetici durumunda olan kişiler, kentin her ihtiyaç ve sorununa zamanında çözüm bulmak ve ihtiyaçları da zamanında karşılamak ya da ihtiyaçları karşılayacak makamlar nezdinde girişimlerde bulunarak yapımını sağlamak durumundadırlar. Yöneticilik aslında budur. Aradan geçen bunca zamanda hiçbir belediye yönetimi, böyle bir çalışma maalesef yapmamış. Türlü türlü yapılan imar tadilatları arasında kentin en önemli ihtiyacı olan bu ve benzer konularda hiçbir düzenleme de getirilmemiştir. Şehrin yapılaşması bir sisteme oturtulacağı yerde, nerede ki tamamen başıboş bırakılmış ve bugünkü çarpık yapılaşmaya fırsat verilmiştir. Bu düzenlemeleri asıl yapması gereken kurum olarak belediye üzerine düşeni yapmayınca her kurum yöneticisi gibi o günkü Başhekim de bir çözüm arayışı içerisine girmişti.

Yeni hastane binası alanı ile ilgili arayışlar içerisinde olan Başhekimle bu konuda birkaç kere görüşmemiz oldu.  Bu görüşmeler sırasında Başhekim Bey'e, hastane yeri için en güzel yerin mevcut alan olduğunu ve en doğru işin de hastane binasının kuzeyinde bulunan, hâlihazır mesire alanına kadarki alan olduğunu söyledim. Bu alan üzerinde hastane yeri olarak imar tadilatı yapılabileceğini ifade ettim. Etraftaki gecekondu evlerde oturanlar için de bunun iyi olacağını, bina sahiplerinin, kamulaştırmadan alacakları para ile daha sağlıklı evlerde oturabileceklerini belirttim. Başhekim de bana, aynı görüşte olduğunu ancak Sağlık Bakanı'nın, kamulaştırmaya karşı olduğunu, bir hazine arazisi üzerine yeni hastane binası yaptırmak istediğini söyledi. Başhekimle bu konuyu birkaç kere konuştuk.

Bir gün Sağlık Bakanı, incelemelerde bulunmak üzere ilimize geldi. O gün ben de belediye başkanına vekâlet ediyordum. Bakan Bey'in böyle bir günde gelmesi ve bu konuda düşündüklerimi anlatmam açısından iyi bir fırsat olacaktı. Nitekim öyle de oldu. Gezi ve incelemelerinde, seyir halindeyken dâhil, o gün Bakan Beyle hep beraber olduk.

Bu birlikteliğimiz süresinde Bakan Bey'e ısrarla hastane için en iyi yerin Yörük Selim mahallesindeki hastane alanı ve çevresinin olduğunu söyledim. O da bana, başhekimin dediğinin aynısını tekrar etti ve kamulaştırma için para vermeyeceğini, bir hazine arazisi göstermemizi istedi. Ben, bu konudaki görüşümü tekraren ifade ettim. Ancak Bakan Bey'i bu düşüncesinde çok kararlı görünce eski askeri havaalanı olarak bilinen, şimdiki Ağız Bakım ve Diş Hastanesi Binasının boş arsa halindeki yerini söyledim. Beraberce gittik, Bakan Bey arsanın yerini beğendi ama şehre büyük bir hastane yaptırmak istediğini, o alanın ise yaptırılacak hastane için küçük olduğunu ifade etti. İşin öncesinin ve bundan sonraki safhasının nasıl geliştiğini bilmiyorum, o arada Bakan Bey'e; Kapıçam mevkiinde bir hazine arazisi yerin olduğu söylendi, hemen ekip o bölgeye yöneldi. Bakan Bey o araziyi görünce; "Tamam burası olsun." dedi.

Şehir Hastanesi planı, detayları ve yapı itibarıyla gerçekten bir hastanedir. Ancak " O hastanenin yeri orası mı olmalıydı?" sorusuna ben şahsen; "Hayır, o hastane oraya yapılmamalıydı" derim, nitekim en yetkili kişiye dedim de. Çünkü kent insanına hizmet verecek bir kuruluş ya da birimin, kent insanın yaşadığı alandan çok uzaklara yapılması bence doğru değildir. Yörük Selim Mahallesi'nde ısrarcı oluşumuzun sebeplerinden biri ve en önemlisi budur, çünkü Yörük Selim mevkii kentin her tarafına göre daha merkezi bir yerdedir. Üstelik Şehir Hastanesinin fay hattına çok yakın olması da ayrı bir olumsuzluktur. Bunu sadece ben de söylemiyorum. Nitekim;

Bazı güncel bilgileri almak için "Necip Fazıl Şehir Hastanesi" diye internetten arama yaptırdığımda, hastanenin sayfasında çok sayıda yorum gördüm. Yorumların yüzde seksen beş- doksanında, hastanenin çok güzel olduğundan ancak şehir merkezine uzak oluşundan söz edildiğini ve uzaklık yönünden yoğun eleştirilerde bulunulduğunu gördüm. Aklın yolu birdir. Yöneticiler, halkın sesini önceden duyanlardır, duymalıdırlar da. AR-GE denilen çalışma bana göre bunun için yani doğru ve herkesin yararına olacak işler yapmak ve halkın memnuniyet derecesini ölçmek için gereklidir.

Ortaokul zamanımızdan yanılmıyorsam coğrafya ders kitaplarında yazılanlardan hatırlıyorum, bir maden işletmesi ya da bir fabrikanın, ekonomik ve verimli olabilmesi için hammadde rezervlerinin o işletmeyi besleyecek kapasitede olması ve işletmeye ek maliyet getirmeyecek yakınlıkta olması, yol bağlantılarının ve deniz, demiryolu, karayolu ulaşımlarından bir veya birkaçının kolaylıkla ulaşılabilir olması, ihtiyaç olan insan gücünün olması gibi bir dizi şartları yerine getirebilecek durumda olması sıralanırdı. Şimdi bu durumda, şehir ve çevresinde yaşayan insanlara, daha çok da şehir merkezinde yaşayan insanlara hizmet verecek bir hastanenin, arsa bedeli ödenmeyecektir diye kent merkezinin 20 km uzağına hastane yapmak, kentte yaşayan insanlara, en çok da hastalara bir eziyet değil midir? Hele, merkezden daha ilerideki yerleşim yerlerinde ikamet edenler için bu mesafe 25-30 km demektir, bu da özel aracı olanlar için nereden bakılsa, şehir trafiğinde en az 30-40 dakika demektir. Bir de asrın kağnısı dolmuş ve halk otobüsleri ile bu yol ne kadar zamanda kat edilir, onu düşünmek bile istemiyorum. Aynı zamanda bu süre ve mesafe, zaman ve parasal bir israftır. Biz ülke olarak, bu kadar ne zengin bir milletiz ne boş insanlarız, çünkü bu kentte yaşayan insanların büyük çoğunluğu ücretle çalışan kişilerdir. Eğer bu kadar süre içerisinde hastaya beklenmedik bir durum isabet ederse, bu da bir vebaldir, günahtır.

Hastanenin çözüme kavuşturulamamış yol hikâyesi ise ayrı bir eziyet sebebidir. Hele labirent gibi oluşu tam bir olumsuzluktur. O yolda harcanan ve tüketilen yakıt ve ömür, başlı başına bir sermaye ve milli servettir. Şehir merkezinde bir yere verilecek parayı, sadece birkaç yılda katlayacak durumdadır. Bir de halkın ağızında bitmeyen arsa rant hikayesi doğruysa, bu da ayrı bir olumsuzluktur, tam bir utanç meselesidir, yok doğru değilse dedikoduya sebep olması bakımından da yine bir olumsuzluktur. Ben işin bu tarafı ve bu kadarı ile yetinerek doğrusunu Allah bilir deyip bekleyelim görelim derim.

Hastanenin adına gelince, aslında bu konuyu ayrıca yazmak istiyorum inşallah.

Şehir Hastanesi açıldığında halkın uzak görüp gitmemesine karşılık ya da bilmediğimiz bir sebepten dolayı Yörük Selim Mahallesindeki hastaneyi faaliyet dışı bırakma durumu gündeme gelmişti. Başta bizim yöneticilerimiz, hâlâ bu kenti küçük görme alışkanlığından bir türlü vaz geçemediler. Kente yerleştirilen Suriyelilerle merkez nüfusu 600 bini aşmamışsa da aşmaya yakın durumdadır. Bu kadar insanı bir tek hastanede tedavi etmeye kalkışmak en hafif ifadeyle konuyu anlamamaktan başka bir şey değildir. Neyse ki bir takım girişimlerden sonra bu yanlış uygulama niyetinden vaz geçilmiştir. Halen bu hastanenin günlük hasta kapasitesinin Şehir Hastanesi'nden daha fazla olması, halkın tercihinin ne yönde olduğunun, buraya erişimin diğerinden daha kolay olduğunun açık bir göstergesidir.

Hangi adla anıldığını tespit etmek için internetten araştırdığımda, eski hastanenin şu andaki adının; "Necip Fazıl Şehir Hastanesi Yörük Selim Ek Hizmet Binası" olduğunu görünce, mucitlikte de üzerimize bulunmadığını bir kere daha anladım. Bu adı hangi vatandaşımız kullanır, ya da bu kadar uzun ve çetrefil bir ismin kullanılabilir bir tarafı var mıdır? Yani bu işleri bu kadar zorlaştırmanın bir getirisi, bir güzelliği var mıdır? Bunu yapanlar yapadursunlar, vatandaş, Necip Fazıl Şehir Hastanesi yerine "Yeni Hastane" veya "Aşağı Hastane", Yörük Selim'dekine de "Eski Hastane" ya da "Yukarı Hastane" demeye devam ediyor. İyi ki yukarı hastanede tedavi olanları, aşağı hastaneye mühür bastırmaya göndermiyorlar, bu bile bir kârdır demekten kendimi alamıyorum.

"Olan olmuş, iş bitmiş, şimdi bunları anlatmanın ne gereği vardır?" diyenler olabilir. Burada biz tarihe ve geleceğe ışık tutmaya çalışıyoruz, olur ki ibret alanlar, değerlendirmede bulunanlar olur. Bunları yazdığım için tepki alabileceğimi hesaba katıyorum ama kimse kusura bakmasın, ben burada, bana göre doğru olanı yazıyorum! Üstelik tam da vaktinde ben uyarımı, talebimi, duyurumu her ne denilirse, hem de bizzat Bakan Bey'e kadar ulaştırmak suretiyle yaptım! Buradan ötesinin vebali varsa o da bu işte gerekeni yapmayanlarındır. Herkes, yaptığı işlerin bir gün konuşulabileceğini ya da konuşulması gerekeceğini hesaba katmalı ve yaptığı işleri en doğru şekilde yapma gayretinde olmalıdır. Bugün bunlar yazılmasa gelecek bir günde, yanlış kişiler zan altında kalabilirler, işin bu tarafı da hesaba katılmalıdır.



1

Kahramanmaraş’ta Tarihi Eser Kaçakçılığı Operasyonu

2

“Her Türlü Afet ve Acil Duruma Hazırız”

3

Kahramanmaraş’ta emlakçılık sektörüne yeni bir boyut geliyor!

4

Sinan Akçıl, Şarkılarıyla Unutulmaz Bir Gece Yaşattı

5

İstiklalspor Basketbol Takımı Fırtına Gibi Başladı! 77-66’lık Zafer