M. KEMAL ATİK

Tarih: 25.09.2020 13:49

Anadolu"dan Anavatana Yolculuk

Facebook Twitter Linked-in

Bilindiği üzere bin sene önceki Fatih Türk süvari atalarımız, bugün o topraklarda görev yapmak için gittiğimiz Orta Asya"nın bozkırlarından çıkıp, Anadolu topraklarını kalıcı olarak fetheden, at üstünde yaşayan halkların sonuncularındandı. Anadolu"yu fethettikten sonra tarihinin en ünlü kuşatmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu"nun başkenti İstanbul"u da alarak fethi taçlandırarak büyük bir imparatorluk kuranlar da onlardı. Anadolu"yu fetheden Türkün evlatları o yıllardan beri bu coğrafyaya diliyle, inancıyla, kültürüyle hâkimdi. Bununla da kalmayarak bilimde, sanatta, tıpta, edebiyatta, gök bilimlerinde ve askerî güç konularında Avrupa"dan daha da ileri gitmeyi başarmışlardı. Orduları Güneydoğu Avrupa"nın çoğunu ele geçirecek kadar kudretliydi. İki kere Viyana kapılarına dayanan ve Avrupa"nın merkezini fethetmeye yaklaşan da onlardı. Osmanlı İmparatorluğu genel olarak, tarih, siyaset ve ekonomi sosyal bilimler de dâhil, bilim ve teknoloji üzerindeki hâkimiyetini de asırlarca korudu. Osmanlı İmparatorluğu güçlü iken bilime, bilim adamına değer veriyor ve ona inanıyordu. İmparatorluğu Orta Asya"dan ve İslam dünyasının farklı bölgelerinde yetişmiş bilim adamlarından, onların eserlerinden de yararlanmasını biliyordu.  Farabî, İbn-i Sîna, el-Kindi, Bîrûni, er_Râzî, Câbir bin Hayyan, İbn Rüşd, İbn Heysem, Abdullatif el- Bağdadî, Matematikçi ve astronomi bilgini Uluğ Bey, Ali Kuşçu, el- Harezmî, Dimitri Mendelevî ve daha pek çok bilim adamının kitapları ve buluşları medreselerde okutularak ülkenin kalkınmasında başı çekiyorlardı. Osmanlı Sultanları medrese açmak istediklerinde Anadolu"nun kültür merkezlerinden ya da İslam dünyasından, İran, Türkistan, Maverâünnehir, Mısır, Suriye gibi başka yerlerden bilginler çağırıyorlardı. II. Murat döneminde İran"dan davet edilen Alâeddin et-Tûsî ile Fahreddin, hızla gelişen medreselerin ününü yaygınlaştırmışlardı. Ayrıca XIV. ve XV. Yüzyıllarda,  Türkistan"a,  Buhara, Semerkand gibi bilim merkezlerine giderek eğitimlerini bu ülkelerin büyük bilginleri yanında tamamlarlardı. Çünkü din ve dünya bilimlerinde ün salmış bilginler bu topraklarda yaşıyordu. Osmanlı uleması matematik ve astronomi için genellikle Semerkanda giderlerdi. Dini ilimlerde İslam"ın temel kaynaklarını yazan âlimler de buradaydı. İmam Buhar, Ebu Davud, Tirmizi, İmam Matüridi, Sadeddin Taftazani ve seyyid Şerif Cürcani gibi alimlerin yetiştiği merkezde bu Türk coğrafyasıydı.

Her milletin inişli çıkışlı zamanları olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu da yükselme ve gerileme dönemini yaşadı, sanayi ve bilim devrimlerini gerçekleştiremedi. Çünkü cehaletin hüküm sürdüğü yerde akıl ve bilim kaybolurdu.

Tüm bunları neden anlattım? Bir anıda bunlara gerek var mı? Denebilir. Buradan şuraya gelmek istiyorum.

Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş döneminde Orta Asya"dan getirilen bilim adamlarının önemli rol aldıklarını yukarıda kısaca yazmaya çalıştım.

 Ama ne yazık ki, zamanla o bilim merkezleri gittikçe her yönüyle zayıfladı, koyu taassup ve cehalet o bölgede gittikçe hüküm sürmeye başladı. Müslümanlar arasında ayrılık ve nifak tohumları kısa zaman içinde etkisini gösterdi. Bölge sefaletin, yoksulluğun, ıstırabın merkezi haline geldi. Sonuçta Çinin ve Rus emperyalist devletlerin güdümüne girdi. Sonra da milyonlarca insanın kan ve cesetleri üzerine kurulan bir rejimin yani komünizmin kucağında yetmiş yıl nefes alamaz hale geldi. Kominizim çöktü ve Türk Cumhuriyetleri yeniden dirilişi gerçekleştirmek için devletler kurdu. Türkiye Cumhuriyeti bu kardeş devletlere destek vermek ve her konuda yanlarında olduğunu göstermek için elinden geleni yapmaya çalıştı. Karşılıklı olarak ticari alanda, eğitim alanında işbirliği içinde olmak için anlaşmalar yapıldı. Bu bağlamda Türkistan"da Hoca Ahmet Yesevi Uluslar arası Türk- Kazak Üniversitesi kuruldu. Bu topraklarda yetişen bilginler Anadolu"ya gelerek nasıl hizmet yürüttülerse bu gün de Anadolu"da yetişmiş akademisyenler ile mimar ve mühendisleri Devletimiz anavatan coğrafyasına göndererek bilgi ve birikimlerini karşılıklı olarak buralarda paylaşmalarını istedi.

İşte bu görevin kutsiyetine inanan ve heyecanlan yüzün üzerinde (hukukçu, iktisatçı, tarihçi, edebiyatçı, tıpçı, kültür tarihçisi, ilahiyatçı, dilci, idareci, sanatkâr, mimar vs.)  bilim adamı ile birlikte 1999 Ağustos ayının son haftasında Türkistan"a gitmek üzere Özbekistan"ın Başkenti Taşkent"e uçtuk (Devam Edecek)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —