Gelin sizlerle son zamanların en sık rastlanan kavramlarından biri olan
"toksik ya da toxic ilişki" kavramını irdeleyelim birlikte. Biliyoruz ki insanoğlu
sosyal bir varlıktır ve birbiri ile iletişim halindedir. Sosyal hayatta iletişim
halinde olduğumuz insanlar bizleri bazen olumlu bazen de
olumsuz yönde etkileyebilmektedirler. Olumsuz yönde etkileyen ya da bize zararı
dokunan bu kişilere "toksik insanlar" bunlarla kurulan ilişkilere de "toksik
ilişkiler" adı veririz. Bir şekilde hayatımızda olan ya da hayatımıza dahil
olan yahut maruz kaldığımız toksik insanlar; enerjimizi aşağı çeken, sürekli
olumsuz ve kötü olayları anlatan, bulundukları her ortamı negatif enerjileriyle
geren, lüzumsuz eleştirilerde bulunan, etrafındaki insanları sürekli manipüle
eden, her seferinde kendisini haklı çıkaran, ilginin her daim kendilerinde
olmasını isteyen ve bütün güzel enerjileri sömürerek etrafına zehir saçan, stres
kaynağı enerji vampirleridir. Öfke kontrolleri de yoktur bu insanların, birilerinin
bu öfke karşısında sessiz kalması ya da saçma sapan tutumlara karşılık vermiyor
olması toksik zihniyetin kerametinden değildir "edepli edebinden susar da edepsiz
ben susturdum zanneder". Albert Enistein"in da dediği gibi "kişinin susması,
her zaman söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen canı aptallarla tartışmak
istemiyordur".
Toksik insanların bu tarz tutumları mutsuz olmamıza sebep olur mu? Evet
ne yazık ki olur. Bizlere kendimizi sorgulatırlar bu insanlar "ya hu bende mi
bir sorun var acaba?" diye başlayan bir dizi cümle sıralanır zihnimizde. Hatta sadece
kendimizi sorgulamakla kalmaz kendimizi suçlamaya da başlarız ve nihayetinde
kötü hissederiz kendimizi. Böylece kasten yaptıkları bu davranışlarının
neticesi olarak emellerine ulaşmış olurlar.
"Ben" odaklı
olan bu insanlar karşısındaki kişileri hiç önemsemezler. Sizi dinlermiş gibi
görünür, hatta sizinle psikolog gibi konuşup akıllar verirken akıl hastası gibi
davranırlar. Sevinçle, gururla dile getirip paylaştığınız bir şeyi bilinçli
kurduğu cümleleri ile değersizleştirip sizi aşağı çekerken kendisi ile ilgili
var olan ya da var olmadığı halde "-mış gibi" ifade ettiği üstünlükleri,
üzerine basa basa ifade edip takdir toplamak isterler.
Bu tarz
toksik kişiler anlaşma hususunda da zayıftırlar. Şayet siz hatalarını kabul
ederseniz ilişkiniz devam eder. Onlar hep "-en" dir; her şeyi "en" önce onlar
duyar ve görür, "en" çok onlar bilir, onların yaptığı "en" güzel ve "en"
doğrudur. Siz yanılıp yazılıp bir konudan bahsedersiniz o zaten onu yıllar
öncesinden biliyordur. Fakat bunun yanı
sıra sizden vazgeçmekte istemezler zira bu onlar için zordur; çünkü her kaprisini
nazını çeken, her isteğine olumlu yaklaşan ve uzlaşı içerisinde olan, aklından,
bilgisinden, sosyal çevresinden ve yaşam disiplininden nemalandığı birini kim
niye kaybetmek istesin ki? Bu yüzden bu tarz insanlardan kopmakta oldukça
güçtür. Temelde onlarla birlikte olduğumuzda aslında kendimizi iyi
hissetmeyiz, zamanımızı heba ettiğimiz düşüncesi içimizi kemirir durur ama kırmamak,
üzmemek adına bir türlü de yaşamımızdan çıkaramayız. Hele bir de mizaç olarak naif bir insan isek işimiz daha da zordur. Onların
ise bu umurlarında bile değildir. İletişim halinde olduğumuz süre zarfında
sürekli zehirlerler bizleri. Zehirlenmeye maruz kaldığımızı biliriz ama
bildiğimizi bildirmeme gayretimizden ötürü hem zihnen hem bedenen yoruluruz. Bu
tarz bencil, kaba saba, had bilmez, ustaca yalan söyleyebilen,
dedikodunun piri, güdümleyici, saldırgan ve sinsi insanlardan uzak bir yaşam
sürmemiz neredeyse imkânsızdır. Evet "insan insanın zehrini alır" fakat unutmamamız gereken en önemli şey; bizler onların ne terapisti ne
de öğretmenleriyiz. Ayrıca bu tip insanlardan kendimizi korumak maksadıyla, mecburen
ya da nabızlarına göre şerbet cümleleri kurmaktansa söylemek istediklerimizi
dile getirebilmeli, sınır belirleme, ders verme ve adil olma duygularımızı da
iyi yönetiyor olabilmeliyiz. Zira bu
insanlar ne suçluluk duyarlar ne üzülür ne de hata kabul ederler. Asalak yaşam şekli gösteren mantar canlıları
gibi başka insanlardan beslenir hatta sadece beslenmekle kalmayıp ruhlarına
asit banyosu yaptırırlar. Her davranışlarını bilinçli
bir şekilde ve zarar vermek maksadıyla yapar, karşısındaki insanları bile
isteye kızdırıp, öfkelendirip, mutsuz etmekten keyif alırlar. Kendilerinden
uzak duran insanlara "anti-sosyal" yaftası yapıştırırken bunu siz deneyecek
olsanız "sen değiştin" baskıları başlar. Hatta bazen daha da ileri gider
problemin kendilerinden kaynaklarından bihaber "acaba bir destek mi alsan?"
gibi tavsiyelerde bile bulunurlar.
Tereciye
tere satmakta onların belirgin özellikleridir. Sizden öğrendiğini kendi
bilgisiymiş gibi tekrar size pazarlar hem de gözünüzün içine baka baka yaparlar
bunu. Bilgi ve proje hırsızıdırlar aynı zamanda, iyi niyetli bir paylaşımınızın,
projenizin üzerine konması an meselesidir. Radarları sinsice açık bir şekilde
dolanırlar etrafta ve yakaladığı fırsatı asla affetmez. Sizden aldığı fikri
zaman geçirmeden kendi fikriymiş gibi hayata geçirmeye uğraşır.
Robert
Fros "dünyanın yarısı, söyleyecek bir şeyi olan ama söyleyemeyen; öteki
yarısı da söyleyecek bir şeyi olmayan ama durmadan konuşan insanlardan
oluşur" der. Hakikaten de bakın çevrenize ne yazık ki öyledir. Çok
sevdiğim ve yaşam düsturu saydığım bir başka söz de "boş başakların başı
göklerde dolu başakların eğik olur" sözüdür. Çok ve manasız konuşan bu tarz
insanların da bizleri zehirli sarmaşık gibi saran toksik insanlar olduklarını
unutmayalım.
"Toksik
ilişki nedir" sorusunun karşılığına sevgili Nigar Ayyıldız "bu bir psikolojik
şiddet yöntemidir" der. Toksik kişilerle aramıza mesafe koymazsak psikolojik
şiddette maruz kalmaya ve bundan zarar görmeye devam ederiz. Bizler bu tarz
davranışlara tahammül gösterdikçe, alttan aldıkça ya da kabahatlerini görmezden
geldikçe, toksik insanlar kerameti kendisinde zannedip dozu daha da artıracaktır.
Bir yerde okumuştum "neye tahammül ettiğine dikkat et. İnsanlara, sana nasıl
davranacaklarını öğretiyorsun" diyordu. Bu yüzden zararın neresinden dönersek
kardır, ilişkimizin süresi ne kadar uzun olursa olsun, yakınlık derecemiz ne
olursa olsun bizi zehirlemeye devam eden insanlardan bir an önce kurtulmalı,
tamamen kurtulmamız mümkün olmuyorsa mutlaka mesafe koymalı, yavaşça görüşme
sıklığını azaltmalı daha sonra da tamamen keserek kendimizi korumalıyız! Özetle seçici geçirgen olmalıyız 😊
Ayrıca; eleştirel
yaklaşımlarını fazlaca önemseyip kendimizin kıymetini o insanların gözünden
değerlendirmememiz gerektiği gibi değer verdiğimiz insanlar hakkında "bu
insanda bilmiyorum ama sezinleyemediğim bir şeyler var" deyip bizi dost
bildiklerimizden soğutma çabalarına da müsaade etmemeliyiz. Toksik insanların
kafalarının içi; iyiye, güzele, değer yargılarına, değer vermeye, kıymet
bilmeye karşı şartlanmış ön yargı ile doludur. Bizler dünyanın en mükemmel
insanı olsak dahi onların kafası en kötüyü bulmaya endekslidir. Toksik karakterin
genel özelliği de budur zaten.
Peki ne
yapalım? Eminim bu satırları okurken sizlerin de zihninizde bu tanımlara denk
gelen isimler belirmiştir. Ben derim ki; tanım bu kadar açıkken şöyle bir
geriye yaslanıp bir düşünelim😊. Sürekli tetikte, sürekli karşı tarafın nabzını ölçer bir iletişim şekli
hastalıklı bir iletişim şeklidir. İletişimde temel hedef keyif almak olmalıdır.
Birbirini besleyen ilişki en makbul ilişkidir diğer türlüsü asalak insanlara
konfor alanları olmaktan başka bir şey değildir